“ İKRA' BİSMİ RABBİKELLEZİY HALAK!...YARATAN RABBİNİN ADI İLE OKU ”
B sırrı H.z Muhammed (s.a.v)’ den öndeki resüllere (ismi Allah olanı) göremezsiniz, bilmezsiniz denilmesine rağmen, H.z Muhammed (s.a.v)’ e gördüren, bildiren sırdır! Aslında “B” sırrı saklanan, yalnızca bir kesimin bilmesine izin verilen bir sır değildir.
Neden sırdır ve neden adına “B” denilmiştir?
“B” sırrı kişinin kendi kendine, kendi kendinde çözmesi gereken bir olay, idrak seviyesi, düşünce tarzı olması hasebiyle sır denilmiştir. Yoksa bir kısım zümreye verilmiş bir sır ya da bir yerde yazılı değildir. Bu sırra ermek tamamen “Allah dilediğini kendine seçer” hükmüyle alakalıdır. Sonradan çalışılarak elde edilen bir şey değildir. Çünkü çalışmak fiili bir eylemdir ve yapılan çalışmanın altında, arkasında belirli bir idrak seviyesi, birikim yoksa yapılan çalışma taklittir. Taklidin ise kişiye hiçbir faydası yoktur. Bir robot, bir teyp kaseti, bir hayvan gibi taklit eder… Çalışma(lar) yalnızca mevcut kapasiteyi arttırır.
Bir sporcuyu düşünün. Eğer genetik olarak yaptığı sporun özellikleri onda yoksa ne kadar uğraşsa da o sporu çok iyi bir şekilde yapamaz. Ya da doğuştan gelen bir müzik kulağı, ritim duygusu veya ses teli olmayan birisi müzik icra edemez. Etse de de ancak kendinize kadardır… Eğitim mevcut kapasiteyi verimli bir şekilde nasıl kullanacağınızı öğretir. Ama sizde ki kapasiteyi 1 iken 5 e çıkartmaz.
“B” sırrı adını Arapça ب(B) harfinden alır. Arapça B harfi (ب) şeklinden de görüleceği gibi, altta bir nokta (.) ve o noktadan bir açılımdan oluşmaktadır. İşte o nokta insandır (halifedir, insan-ı kâmildir, beyindir, birimdir…) Noktadan yayılan açılım ise ismi Allah olanın kuvveleridir (isimleridir). Nokta ayrı bir şey, açılım ayrı bir şey değildir. Hepsi de ismi Allah olandır, onun isimleridir, kuvveleridir.
Eskiler buna vahdeti vücut demişler. Bir örnek vermek gerekirse; işi yapan elinizdir ama beyin kendisine hangi kası oynatıp ne yapacağını söylemezse el işlevsizdir. Bizler ve dahi her birim bu şekilde ismi Allah olana muhtacız. “onun izni olmadan bir yaprak dahi kıpırdamaz.” Tıpkı sizin beyninizin vücudunuza yaptığı gibi. İkisini birbirinden ayrı tutamazsınız. Tutsanız da bu ayırım nereden başlar nerede biter!
“B” sırrı nasıl kullanılmalı?
Kişi İslam’la alakalı herhangi bir şey okurken, dinlerken, düşünürken, yazarken, yaşarken, karşısın dakini yargılarken… B sırrına göre olayları anlamaya çalışmalıdır; Ben (nokta), birim (nokta) olarak gördüğüm şu kesret âlemi (efal âlem) ve 5 duyu ile algıladığım her şey de ismi Allah olanın ilminde (noktandan açılımla) yarattıklarıdır. Her birim Bi-iznihi (B sırrı ile kendinde ki açılımı) fıtratını (programını) yaşar. Allah sübhandır (onda eksiklik yada hata yoktur). Her birimi (noktayı) ne amaç üzere yarattıysa, her birim (nokta) onu yapar (noktada ki açılım o olur). “Siz bilmezsiniz Allah bilir” uyarısı gereği, hiçbir birime zorlayıcı hareketlerde bulunulmamalıdır. Çünkü halife olan (insan) yalnızca tebliğ etmekle görevlidir. Tıpkı Hz. Yunus gibi… “Dinde (sünnetullahta, Allah sisteminde) zorlama yoktur.” Her birim (nokta) Bi-iznihi (B sırrı ile kendinde ki açılımı) fıtratını (programını) yaşar…
Her işe başlarken besmele ile başlamanın manası şudur;
Ben ismi Allah olanın ilminin bu boyutta! ortaya çıkmasını sağlayan bir aracıyım, aletiyim. Aslında ben diye bir şey yok. Benim varlığım HAK’ kın varlığından başka bir şey değildir. Bu işi yapanda ismi Allah olandan başkası değildir.
“B” sırrı ne DEĞİLDİR?
“B” sırrı asla panteist görüşe denk tutulup “Bu noktaların toplamı Allah’tır” DE-Nİ-LE-MEZ. Bunu diyen kendi gaybında ki (bilinmezliğinin ötesinde ki) tanrısına ithafta bulur. La-ilahe-illallah diyememiştir. İsmi Allah olanın ne olduğu ihlâs süresinde açıkça anlatılmıştır. “O TEKTİR, YEKTİR (bölünüp parçalanamaz), bir şey onu kapsamaz ya da O bir şey(ler)i kapsamaz, O bir şeyede eşit yada denkte değildir.” Bunu iyi bir şekilde anladıysak, “B” sırrını da anlamış oluruz.
Günümüz mecazı ile örnek vermek gerekirse; büyük patlamadan sonra yani sıfır hacimli sonsuz kütle patladıktan bu güne kadar bu sisteme (evrene, sonsuzluğa) ne bir atom eklendi nede çıktı. Bu örnek minimum alamda ihlas süresine örnek teşkil edebilir.
“B” sırrı anlaşılmazsa ne olur?
“B” sırrı kişide açılmazsa Muhammedi meşrepli olamaz. Yani Hz. Muhammed (s.a.v)’ in açıklamış olduğu ilimden hakkı ile faydalanamaz. Çoğu zaman birçok noktayı anlayamamaktan dolayı isyana sürüklenir ya da farkında olmadan kendi gaybın da bir tanrı oluşturur. “ İKRA' BİSMİ RABBİKELLEZİY HALAK!...YARATAN RABBİNİN ADI İLE OKU ” YAMAZ.
Yalnız bunun anlamı Muhammedi olamayan da cennet ortaya çıkmaz demek değildir. Eğer Muhammedi değilseniz! (ki bunu yalnız ismi Allah olan bilir) diğer Resullerin (Nebilerin!) meşrebinden olarak sizde cennet açığa çıkabilir. Zaten her şeyden önce Muhammedi olabilmek için Hz. İbrahim’in meşrebinden, hanif yani tanrı ve tanrılık kavramından kurtulmak gereklidir… Diğer Resullere de iman etmek gerekliliği de buradan gelir.
Bakara Süresi
285-) Amener Rasûlü Bi ma ünzile ileyhi min Rabbihi vel mu'minun* küllün amene Billahi ve MelaiketiHİ ve KütübiHİ ve RusuliHİ, la nuferriku beyne ehadin min RusuliHİ, ve kalu semi'na ve eta'na ğufraneke Rabbena ve ileykel masıyr;
Er-Rasûl (Rasûlullah), Rabbinden kendisine İNZAL olana (B sırrıyla) iman etti, mü’minler de(iman ettiler)... Hepsi, (B sırrıyla) Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve Rasûllerine iman etmiştir... O’nun Rasûllerinden hiçbirini ayırt etmeyiz... “işittik ve itaat ettik, Ğufran’sın(mağfiretini isteriz) Rabbimiz, dönüşümüz sanadır”, dediler.
Muhammedi, İsevi, Musevi… Meşrepli olmak kronolojik sıra ile alakalı değildir. Yani Hz. İsa’ dan sonra gelenler İsevi yada Hz. Muhammed’ ten sonra gelenler Muhammedi’ dir denilemez. Çünkü bu sıra yani zaman bize göredir, izafidir…
Ancak şöyle bir şey denilebilir. Hz. Adem’ i nokta olarak kabul edip sonrasın da gelen resülleri de çevresine sonra gelen diğerini kapsayacak şekilde dairelerle simgelersek. Hz. Muhammed tüm resülleri kapsayan son halka olacaktır. Böylelikle bir sonraki ondan öncekileri kapsar ama kendisinden sonra gelene kapasitesi yetmez. Bir önce ki paragrafı da böyle bir kronolojiye oturtabiliriz.
Bu konu aslında çok derin olmasına rağmen kısaca bu şekilde anlatılabilir. “B” sırrı yaşanılan bir hadisedir. Birim olarak algıladığınız her eşyada o sır mevcuttur, görmesini bilene. Onu gören de ise ne o kalır ne eşya…
"Kuran-ı Kerim' in sırrı Fatiha' da, Fatiha'nın sırrı "B"esmele de, "B"esmele' nin sırrı da başında "B" harfindedir." Hz. Ali (k.v.)
"Görmediğim Allah'a ibadet etmem" Hz. Ali (k.v.)
Konu ile ilgili çeşitli bağlantılar;
Rabbim bizleri OKUyabilenlerden eylesin, OKUduklarımızın idrakını hazmı ile kolaylaştırsın. Amin
30 Eylül 2007 – İstanbul – Burak (son güncelleme 15 Ocak 2010)